Türkiye Cumhuriyeti, sosyal ve siyasi alanda köklü değişimlerin yaşandığı bir tarihe sahiptir. Bu değişimlerin en dikkat çekici olanlarından biri de kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesidir. Kadınların, toplumsal hayatta aktif bir rol alabilmesi ve karar mekanizmalarında yer edinebilmesi, yalnızca siyasi değil, aynı zamanda sosyo-kültürel bir dönüşümü de beraberinde getirmiştir. Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkı, tarihsel süreç içerisinde birçok mücadele ve tartışma sonucunda elde edilmiştir.
Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanma mücadelesi, Cumhuriyet'in ilanından önce başlamıştır. 1920’lerde kadın hakları savunucuları, kadınların sosyal ve siyasi alanlarda daha etkin olabilmesi için yoğun çaba göstermiştir. 1926 yılında, Türk Medeni Kanunu'nun kabulü ile kadınların hukuki ve sosyal konumları önemli ölçüde iyileştirilmiştir. Bu süreç ardından, Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması yönünde adımlar atılmaya başlanmıştır.
1924 yılında, TBMM'de kabul edilen ve kadınların seçme hakkına sahip olmasını sağlayan ilk yasa tasarısı, kadınların siyasi hayatta yer almasını destekleyen bir gelişme olmuştur. Ancak, bu hakların fiili olarak kullanılabilmesi için uzun yıllar beklenmesi gerekecekti. 5 Aralık 1934'te, Anayasa'da yapılan düzenleme ile Türk kadınlarına hem seçme hem de seçilme hakkı tanınmıştır. Bu tarih, Türk kadınlarının siyasi hayatta hak ettikleri yeri alması için atılan dev adımlardan biri olarak tarihe geçmiştir.
1935 yılında yapılan genel seçimlerde, Türk kadınları ilk kez oy verme hakkını kullanmış ve meclise de seçilerek girmiştir. Bu seçimler sonucunda, kadınların siyasetteki temsili artmış ve bu durum, toplumun her kesiminde büyük bir yankı uyandırmıştır. İlk kadın milletvekilleri arasında yer alan Sabiha Gökçen, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yer alarak tarihi bir başarıya imza atmıştır. Kadınların seçme ve seçilme hakkını kullanmaları, sadece Türkiye için değil, dünya genelinde kadın hakları mücadelesinin de önemli bir örneği olmuştur.
1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması, Türkiye'nin modernleşme sürecinin sadece bir parçası değil, aynı zamanda bir sembolü olmuştur. Bu tarih, Türkiye’de kadınların, toplumsal hayatta yer edinme mücadelelerinin bir yolculuk olduğunu, her adımın ardında büyük bir azim ve fedakarlık olduğunu gözler önüne sermektedir.
Bugün, Türkiye'de kadınların politik alanda daha fazla yer almasının sağlanması, hala güncel bir konudur. Kadınların siyasi karar alma süreçlerinde aktif bir biçimde yer alması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması adına son derece önemlidir. Kadınların siyasetteki varlıkları, sadece toplumsal değişimlerin hızlandırılmasını sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda geleceğin inşa edilmesinde de kritik bir rol oynamaktadır.
Sonuç olarak, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması, Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biridir. Bu haklar, yalnızca siyasi hayatta değil, sosyal alanda da geniş bir etki oluşturmuş ve Türkiye'nin aydınlık geleceği için bir umut ışığı olmuştur. Kadınların bu alandaki mücadeleleri, günümüzde de devam etmekte olup, her yeni nesil kadın, geçmişte kazanılan hakların değerini bilerek, daha ileriye taşımak adına kararlılık göstermektedir.