Sena, genç yaşında hayatının dönüm noktasında, bir kadın olarak yaşadığı zorlukları ve toplumsal baskıları dile getiriyor. Kadın cinayetleri sorunu, Türkiye’nin en acı gerçeklerinden biri olarak gündemdeki yerini korurken, özellikle genç bireylerin bu durum karşısındaki tepkileri oldukça önemli. Sena, “Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum” diyerek toplumun bu meseleye karşı daha duyarlı olmasını ve kadınların sesinin daha etkin bir biçimde duyulmasını istiyor.
Türkiye, son yıllarda kadına yönelik şiddet ve cinayet oranlarında ciddi bir artış gösteriyor. 2020 yılında Türkiye’de 300’den fazla kadın, cinayete kurban gitti. Bu istatistikler, yalnızca bir sayıdan ibaret olmayıp, her kadın cinayetinin arkasında bir hikaye ve kaybedilen bir hayat olduğunu hatırlatıyor. Sena, bu konu üzerine düşünürken, kadınların sesinin kısıldığını ve yaşananları toplumun görmezden geldiğini belirtiyor. “Artık yeter! Sesimizi duyuramıyorsak, bu cinayetlerin birer istatistikten ibaret olduğunu düşünebiliriz,” diyor.
Sena’nın hikayesi, birçok kadının deneyimlediği duyguları ve zorlukları yansıtıyor. “Herkesin başına gelebilecek bir şey bu. Bunu anlatmak zor, ama sessiz kalmak da artık mümkün değil.” diyerek sesini yükseltiyor. Kendi hayatında karşılaştığı zorluklarla başa çıkmaya çalışırken, aynı zamanda çevresindeki kadınların hikayelerini de dinlediğini ifade ediyor. Özellikle, yaşadığı toplumda kadınlara yönelik önyargılar ve kalıplaşmış düşüncelerle mücadele ettiğini vurguluyor. “Ben, bir kadın olarak var olmaktan korkmuyorum. Ancak kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum.” şeklindeki ifadesi, yaşanan acıları ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gözler önüne seriyor.
Sena’nın bu çığlığı, sadece kendi hikayesiyle sınırlı değil; birçok kadın, benzer mücadeleleri veriyor ve aslında çoğumuzun ortak bir sorunu ile karşı karşıyayız. Toplum olarak, bu meseleye duyarlılığımızı artırmak, sesleri daha fazla duyurmak için önemli bir adım. Herkesin kenara çekilip sessiz kalmaya devam etmemesi için farkındalık oluşturmamız gerekiyor. “Kadın cinayetleri artarken, biz daha fazla ses çıkartmalıyız.” diyen Sena, toplumdaki bu sessizliğin sona ermesi için kendileri gibi düşünen herkesin harekete geçmesine çağrıda bulunuyor.
Son olarak, Sena’nın bu çağrısı, yalnızca kadına yönelik şiddet ve cinayet olayları üzerine değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerine de derin bir yankı uyandırıyor. “Biz kadınlar, sadece yaşamaya ve sevilmeye değil; aynı zamanda haklarımızın korunmasına da sahip çıkmalıyız.” diyerek, tüm kadınları dayanışmaya ve mücadeleye davet ediyor. Sena’nın hikayesi, cesareti simgeleyen bir örnek teşkil ediyor ve umarız ki bu çığlık, daha fazla kadının sesi olur, toplumsal duyarlılığımızı artırır.