İsrail'in Gazze Şeridi'nde su bekleyen çocuklara yönelik saldırısı, uluslararası kamuoyunda büyük bir infial yarattı. İddialara göre, bu saldırı sonucu birçok çocuk hayatını kaybetti. Olayın ardından yetkililer tarafından "arıza" savunması yapılması, eleştirilerin dozunu artırdı. Bu insani felaket, savaşın sivil yaşama etkileri üzerine derinlemesine düşünmeyi zorunlu kılıyor.
Gözlemciler, İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği hava bombardımanlarının sivil halka yönelik etkilerini vurguluyor. Çocukların su bulmak için sıraya girdiği anlarda meydana gelen patlamalar, insanların en temel haklarının dahi nasıl ihlal edildiğini gözler önüne seriyor. Olayın ardından açıklama yapan İsrail Savunma Bakanlığı, hedef alınan bölgenin Hamas’ın militanlarının bulunduğu yerler olduğunu belirtti ve sivil kayıplar kadar bu militanların hedef alınmasının da elzem olduğuna dikkat çekti. Ancak bu açıklama, birçok insan hakları savunucusu tarafından kabul görmedi ve tepki çekti.
Olayın duyulmasıyla birlikte birçok ülkeden ve uluslararası organizasyondan tepkiler yağmaya başladı. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), BM ve diğer insan hakları kuruluşları, İsrail'in sivil hedeflere yönelik saldırılarının doğrudan bir insan hakları ihlali olduğunu vurguladı. Saldırının hedefi olan çocukların yaşadığı travma, sadece anlık bir kayıptan ibaret değil; ileride bunların zihinsel ve fiziksel sağlıkları üzerinde de uzun süreli etkileri olacağı öngörülmekte.
Uluslararası basın, “Birleşmiş Milletler tarafından yapılan açıklamada, savaşların en fazla çocukları etkilediği bir kez daha vurgulandı. Çocukların, yaşam hakkını savunmaya yönelik uluslararası çabaların oldukça zayıf kaldığı bir dönemde yaşanan bu olay, durumu daha da trajik hale getiriyor.” ifadelerine yer veriyor. Sivil toplum örgütleri, yaşananları durdurmak için daha etkili eylemlerin gerekliliğine dikkat çekiyor. Her olaydan sonra yaşanan benzer açıklamalar ve tepkisizlik, savaşın sonuçlarının hafife alındığını düşündürüyor.
Birçok anne baba, kaybettikleri çocukları için adalet arayışında. "Hem evlatlarımızı kaybettik hem de özgürlüğümüzü" diyen aileler, uluslararası camiaya seslenerek, gelecekte bu tür trajedilerin yaşanmaması için daha fazla sorumluluk alınmasını talep ediyorlar. Görülen o ki, gerçek yaşanmışlıklar, sadece basit bir haber olmaktan öteye geçerek, insanlığın vicdanında derin izler bırakıyor. Bu tür saldırıların durmaması durumunda, sivil kayıpların her geçen gün artacağı endişesi ise benzer acıların bir daha yaşanmaması için her bireyi temkinli olmaya zorunlu kılıyor.
Son olarak, uluslararası kamuoyunun, bu tür insanlık suçlarına karşı daha etkili bir duruş sergilemesi gerektiği gerçeği ortadayken, tüm gözler bir kez daha liderlerin masalarında. Hem siyasi hem de insani boyutta tartışılması gereken bu mesele, tüm dünyanın barış arayışına engel teşkil ediyor.