Denizli'de meydana gelen trajik olay, hem yerel halkı hem de tüm Türkiye'yi derinden sarstı. Yatalak annesine şiddet uygulayarak onu komaya sokan bir doktorun tutuklanması, toplumsal tepkileri de beraberinde getirdi. 30 yaşındaki doktor A.G., psikolojik problemleri nedeniyle tedavi altında olduğu öğrenilen bir şizofreni hastası olarak, geçtiğimiz günlerde yaşadığı aile içinde yaşanan mücadeleler sonucunda akıl almaz bir eyleme imza attı. Anneleriyle yaşadığı gerginliklerin ardından, kadına uyguladığı fiziksel şiddet sadece yasal değil, aynı zamanda etik boyutta da ciddi bir tartışma konusu haline geldi.
A.G.'nin ailesi, son yıllarda psikolojik sorunlarla boğuşuyordu. A.G., annesi D.G. ile birlikte yaşarken, tutkulu bir çalışma hayatı olsa da, yaşadığı stres ve içsel çatışmalar kendisini şiddet yoluyla ifade etmeye başlamıştı. Aile bireyleri tarafından, A.G.'nin ruh sağlığının her geçen gün kötüleştiği ve kendisini şiddete yönlendiren davranışların ortaya çıktığı belirtildi. Çevresindeki insanların durumu fark etmesi ve durumu yetkililere bildirmesi gerekiyordu. Ancak, genellikle aile içindeki sorunlar gizli tutulduğu için erken müdahale mümkün olamadı. Sonunda yaşanan bu vahim olay, ailesinin çaresizliğini gözler önüne serdi.
Olayın ardından hemen tutuklanan A.G., ilk mahkeme duruşmasında, annesine olan sevgisini ve ona verdiği zararın bir anlık öfke patlaması sonucu gerçekleştiğini savundu. Avukatı, müvekkilinin geçmişte yaşadığı zorlu durumları ve ruh sağlığı ile ilgili sorunlarını öne çıkardı. Ancak yapılan araştırmalar, A.G.’nin birçok kez psikolojik destek aldığını, ancak bunun yeterli olmadığını gösterdi. Tüm bu süreç, mahkeme salonunda ve sosyal medya platformlarında geniş yankı buldu. İnsanlar, benzer olayların tekrar yaşanmaması için aile içi şiddet konusunda toplumun bilinçlendirilmesi gerektiği yönünde çağrılarda bulundu.
Bu korkunç olay, sadece bir bireyin hastalığının değil, aynı zamanda toplumdaki aile içi şiddet dinamiklerinin de bir yansıması olarak öne çıktı. Ebeveyn-çocuk ilişkilerinin ne denli karmaşık olabileceğini ve sağlıklı iletişimin eksikliğinin nelere yol açabileceğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Denizli'deki bu vahşet, birçok aile için uyanma zili olma potansiyeline sahip. Çünkü gerçek bir çözüm için herkesin üzerine düşeni yapması, toplumsal barış ve huzur adına kritik bir noktadır.Sonuç olarak, Denizli'deki bu olay, yalnızca bir doktorun annesine karşı uyguladığı şiddetle sınırlı kalmıyor. Aile içindeki sorunlarımızı ele alırken, sadece bireysel değil, toplumsal bir sorumluluk da taşıdığımızı unutmamalıyız. A.G.'nin annesi umarız ki en kısa süre içinde sağlık durumuna kavuşur. Ancak bu tür olayların sona ermesi için herkesin üzerine düşen sorumluluğu alması gerektiği açık. Şiddetin hiçbir türlüsü kabul edilemez ve buna karşı toplumsal bir duruş sergilenmesi şarttır.